11 Aralık 2009

Yine Deplasman Yine Mağlubiyet


İşte, bizi yıkan şut... Eski Efesli'nin intikamı... Maçın sadece son periyodunu izleyebildim. Maçın tamamını izler izlemez, detaylı maç yorumu gelecek. Fakat son çeyreğe değinecek olursam, skorun neden bu kadar yüksek olduğunu rahatça anlayabiliyorum. Efes'in kötü savunma performansı, ribauntlarda yine varolamaması. Partizan'ın sayı bulana kadar hücum ettiği pozisyonlar gibi bir sürü can sıkıcı, Efes Pilsen'in takım kimyasına, o Eurolig'deki başarıları getiren oyun anlayışına aykırı bir sürü sinir bozucu pozisyon...

Ne söylenebilir ki ? Gına gelmesine çeyrek kaldı şu 4 kısalı sistemden. Maçın son bölümlerinde kaçırılan faul atışları, zaten şu mağlubiyeti almakta en büyük faktörlerden. Yine de son sözü söylemek bize kaldı, onu da beceremeyince, sonuç ve skor bu oldu.

Alınan mağlubiyetle birden geçen sezonki gibi Eurolig dışında kalmanın çanları çalmayı başladı. Tek önemli avantajımız, üstümüzde bulunan Rytas ve Partizan'a karşı ikili averajımızın olması. Yazıyı noktalamadan maçın ribaunt istatistiklerini de vermek isterim. Partizan 40-19 Efes Pilsen...

7 Aralık 2009

2. Viteste Maç Oynamak

İkinci viteste maç oynamak bu olsa gerek. İlk periyotta daha rahat sayılar bulan ve bu sayılarla da maç içinde kalmayı başaran Karşıyaka, 2. periyotta yediği darbeyle maçı kaybetti. Efes Pilsen, birazcık savunmayı sertleştirince, son maçta Fenerbahçe Ülker'e sürpriz yapan ve bu maçta da bu sayede akıllarda ufak bir soru işareti bırakan Karşıyaka, Efes karşısında ancak 10 dakika maç içinde kalabildi. Rahat bir Efes Pilsen galibiyeti izledik. Bu yüzden de konuşulacak fazla birşey yok. Partizan maçı öncesi sakatsız, kazasız belasız bir maç oldu. 

Maçta dikkatimi çeken bir nokta da Rakocevic'in faul atışları oldu. Leblebi gibi faul atan tabirine uygun bir oyuncu olan İgor, Efes'e geldiğinden beri bu noktada da sıkıntı yaşıyor. Dün de 9/13 ile oynadı. Enterasan vallahi. Onun dışında ufak bir sakatlık dönemi geçiren ve sakatlığından dönüşte, performans olarak pek istenileni veremeyen Shumpert'ın da bu maçta 21 dakikada 16 sayı atması sevindirici bir nokta olsa gerek. Bir diğer nokta da hep dış atışlar yüzünden eleştirdiğimiz Efes Pilsen'in dünkü maçta 39 tane 2 sayı denemesi, 19 tane 3 sayı denemesi olması, takım adına bir başka dikkat çeken nokta. Umarım günün birinde anlaşılacak dış şut sevdasının boşa olduğu...

Şimdi sıra geldi ayın 10'undaki Partizan maçına. Partizan, Eurolig'deki son maçında aldığı sürpriz bir Malaga galibiyetiyle bir anda iddialı hale geldi. Geçtiğimiz sezonki kadrolarından çok şey kaybettiler, kesinlikle eski güçlerinde değiller fakat Partizan deplasmanları, o ateşli seyircilerden dolayı her zaman tehlikelidir. Rytas'a karşı içerden oynamak için jeton bir hayli geç düştü, aynı durum Partizan maçında da olursa, galibiyet için geri dönmek bir hayli zor olur. Maç yine SkyTurk ekranlarında olacak.


Efes Pilsen (91): Charles Smith 19 (3 ribaund- 2 asist), Igor Rakocevic 16 (5 asist), Preston Shumert 16 (4 ribaund), Kerem Tunçeri 2 (3 asist), Bootsy Thornton 5 (2 ribaund- 3 asist), Kaya Peker 16 (10 ribaund- 4 asist), Bostjan Nachbar 10 (7 ribaund), Ermal Kurtoğlu 1 (3 ribaund), Sinan Güler 2 (1 asist), Ender Arslan 4 (2 asist)

Pınar Karşıyaka (74): Serkan Menteşe, Birkan Batuk 12 (3 ribaund- 3 asist), Ryan Toolson 7 (4 ribaund- 4 asist), David Holston 6 (4 ribaund- 5 asist), Andre Smith 23 (9 ribaund), Furkan Aldemir 8 (4 ribaund), Valentin Pastal (2 ribaund), Alper Saruhan 2 (2 ribaund- 2 asist), K’Zell Wesson 16 (2 ribaund)

5 Aralık 2009

Efes Pilsen 77-62 Lietuvos Rytas "3'lerin Maçı"

Kazandık... Maçtan önce, biz taraftarlar olarak inanmıştık galibiyete, 8+'lık farka... Demek ki sadece taraftarların ya da oyuncuların inanması yetmiyormuş, biraz da işi basketbola dökerek sonuca gitmek gerekiyormuş.

Haddinden fazla zorlandık Rytas'a karşı. Rytas'da tabiri caizse bir numara yok. Olmadığını daha ilk maçta gördük. Buna rağmen milyon eurolar harcanarak oluşturulmuş takıma zor anlar yaşattılar. Kendi adıma konuşmam gerekirse, 3.çeyreğin ortalarında galibiyete bile fit olmuştum, bırak 8+'lık farklı galibiyete...

Maçın iki ayrı hikayesi var. İlki, dış şutlarla maçı kazanmak, oyuna ağırlığını koymak ve farkı açmak isteyen Efes Pilsen. Diğeri ise Santiago'nun oyuna girmesiyle, onun pota altındaki rakiplerine karşı sağladığı büyük üstünlüğü görüp, ona sürekli top indirilmesi...

İlk hikayeyle, maç kötü yerlere gidiyordu. Belki yine galibiyet gelecekti ama siz neler çektiğimizi o zaman görecektiniz. Boy ortalaması belli olan, boyalı alan oyuncularının savunma yetenekleri belli olan bir takıma karşı, maçın sonunda 8 sayılık farkı yakalayamayıp, onların altında kalmak ve belki alınacak bir mağlubiyet... Düşünmesi bile tüyler ürpertici. Belki çok karamsar bakıyorum olaya ama sezon başı koyulan hedefler ile oynanan bu basketbol, beni biraz da bu noktadan bakmaya zorluyor. Oynanan tatmin etmeyici basketbola rağmen, alınan galibiyet her zaman değerlidir, heleki takım bu durumdayken. Bu maçta da öyle oldu. Hem de 15 sayılık bir galibiyet oldu. Biraz da bu farkı yaratan adamdan bahsetmek isterim.

Geldiği günden beri, acaba yanlış transfer mi diye düşürtürten bir isim kendisi. Daniel Santiago... Ama onun açısından da olaya bakarsak, işin kolay olmadığını görürüz. Yaşı ermiş kemale, kariyerinin son demleri. Bir de üstüne üstlük sadece Euroleague maçlarında oynuyor. Onun için de uyum süreci zorlaşıyor. Türkiye'ye gelen yıldız oyuncunun, yeteneklerinin kuruduğu, oynadığı basketbolun 10 yıl geriye giden bir dönemdeyiz bir de...Havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez ama birşeyin dokunduğu kesin. Rakocevic bile henüz istenilen düzeyde değilken, Santiago'ya sanırım fazla yüklenildi.

Koca adam, Rytas'a karşı oynadığı 13 dakikada göstermiş olduğu performansla, sanırım biraz nefes aldı. Nefes alırken de takımına çok önemli bir galibiyeti getirdi. Girdiği andan beri, oyunun akışını değiştiren, Efes Pilsen'i bu rakibe karşı nasıl oynaması gerektiğini hatırlatan adam oldu. Bu performansıyla uzun süre aklımdan çıkmayacak. Aslında şunu da merak etmiyor değilim. Santiago girdi, Efes topu pota altına daha çok indirdi diyoruz ama ya Santiago, ilk aldığı birkaç topta sayıya gidemeseydi, hücum faul yapsaydı, yani bu kadar etkin olamasaydı ne olacaktı ? O dakikaya kadar şuta dayalı oynayan Efes, "Amaan, topu boyalı alana indirdik de noldu, adam hücum faul yaptı, yapmasa 1 şut daha fazla kullanırdık" mı diyecekti, yoksa "bizim bu rakibe karşı ısrarla topu boyalı alana indirmeliyiz, galibiyete çıkan yol bu" mu diyecekti. Gerçekten bilemiyorum...

Herşeye rağmen, tüm bu aklımdaki soru işaretlerine rağmen önemli bir galibiyet oldu. Son olarak başlıkta belirttiğim 3 rakamına geleyim. Efes Pilsen, gruptaki 3. galibiyetini aldı. Bu galibiyetle 3. sıraya yükseldi. Aldığı 3 galibiyeti de 77 sayı atarak aldığını belirtmeden de geçemeyeceğim. Partizan'ın Malaga karşısında aldığı ekstra galibiyetle, Efes'in haftaya oynayacağı Partizan maçı da bir anda boyut değiştirdi. Efes cephesinde değişen birşey yok gerçi. Kayıpsız geçmesi gereken maçlardan birisi fakat, Partizan aldığı galibiyetle bir anda ilk 2 için savaşan takımların olduğu potaya girdi. Umarım bir aksilik çıkmadan, deplasmandaki ilk galibiyetimizi alırız. Bu galibiyet için de bakalım 77 mi gerekecek ? :)


Efes Pilsen (77): Mario Kasun 4 (1 ribaund), Charles Smith 4 (3 ribaund), Igor Rakocevic 16 (4 ribaunt), Preston Shumpert 7 (1 ribaund), Kerem Tunçeri 5 (2 ribaund- 7 asist), Bootsy Thornton 8 (3 ribaund), Kaya Peker 8 (4 ribaund), Bostjan Nachbar 6 (1 ribaund), Ermal Kurtoğlu, Daniel Santiago 17 (6 ribaund- 2 blok), Sinan Güler 2 (4 ribaund- 2 asist), Ender Arslan

Lietuvos Rytas (62): Bojan Popovic 12 (4 ribaund- 6 asist), S. Barbrauskas 8 (2 ribaund), Dejan Borovnjak 2 (4 ribaund), Milko Bjelica 4 (4 ribaund), Martynas Gecevicius 9 (2 ribaund- 3 asist), D. Zavackas 6 (2 ribaund), Arturas Jomantas 12 (5 ribaund- 3 asist), Justas Sinica 9 (2 ribaund), Aron Baynes (2 ribaund)

9 Ekim 2009

Demirel'in Gıkı Çıkmaz, Çıkamaz !

Sevgili Bilgin Gökberk'in bugün Milleyet'de çıkan yazısı. Beğenerek okudum. Türk basketbolunun şu anki içinde bulunduğu boktan duruma çok güzel değinmiş. Kuklalara, kuklacılara güzel göndermeler yapmış.  Az bile söylemiş, bu kendini bilmez, mafya bozmalarına. Futbolu kirlettikleri yetmemiş gibi, şimdi bir de basketbola el atmaya başladılar son yıllarda. Sizin anlayabileceğiniz bir spor dalı, branşı değil. Çekin kirli ellerinizi basketbolumuz üzerinde. Basketbolun gerçek sahipleri biziz, defolun ! Ağzına sağlık Bilgin Gökberk, kalemine sağlık.


Mahmut Uslu basketbol medyasına sulanıyor, niye yazmıyorlarmış dopingi? Hangi medya, medya mı kaldı? FB’nin tarihi basın toplantısında, basketboldan iki kişi var, biri Milliyet’den Ümit, diğeri Cumhuriyet’ten Can.
Gerisinin yarısı, kulüplerin seyahatlere götürdüğü seyahat medyası, diğer yarısı da Demirel’in iş verdiği, milli seyahatlerde çığırtkanlığını yapan, yanında taşıdığı pembe medya.
Pembe çantalar...
Yazmamak, yazamamak üzerine kurulu yazı hayatları bu pembe, pespembe çocukların, bunlar mı yazacak?
Hem...
2005’te Demirel’i başkan yapan kendileri, medyayı paramparça eden o, doping olayının don lastiği gibi uzamasının sebebi de Demirel, FB önce kendisine kızsın, sulansın...
Son yıllarda basketbola kattıkları, verdikleri değere saygılıyım, iyi bir organizasyon kurdular ama bu organizasyonun yumuşak karnı da seçtirdikleri Demirel, en zayıf halka da o, bir an önce getirdikleri gibi götürmeliler onu.
Basketbol falafoş olacak yoksa...
Hatta oldu!
Ve...
Şu doping için bir iki cümle galiba farz oldu...
***
İki tarafı var olayın, FB ve Efes, yani Yıldırım ve Özilhan, bir de üçüncü tarafı var, ‘tarafsızı’, TBF, yani Demirel...
Demirel o dünlerde, taraflardan birinin elinde doğdu, o büyüttü, bugünlerde de diğerinin elinde yeniden doğdu, o büyütüyor.
Aziz Bey elini bıraktığı anda tozu kalmaz, yok olur, doping moping işlerinde tozzz olması, yok olması durum vaziyetosunun sebebi de bu.
Üstelik...
“Doping var mı-yok mu” diye karar verecek olan tarafsız Başkan, hayatının kırılma noktası olabilecek iki seçimde ‘doping’ kullandı ve doping konusunda karşı karşıya gelen iki tarafa da ‘borçlu’.

Hatırlayalım;
Demirel’in ilk seçilişi atamaydı, dandikti, üç aday vardı, Faruk Süren ve Erdoğan Barlı organize bir şekilde karalandı, spor bakanı mecburiyetten onu atadı.
İlk hakiki seçimde, karşısına sevilen, sayılan Necati Güler çıktı, kaybedecekti, Özilhan’a sığındı, ”Demirel’i destekliyoruz” gibilerinden bir açıklama istedi, aracılar Özilhan’a rica etti, ”siz bir şeyler yazın ben bakarım, gerekirse düzeltip yollarım, yayınlarsınız “dedi Efes’in patronu, bir metin hazırlandı, metni TBF’nin basın ilişkileri sorumlusu İbrahim Seten hazırladı, Tuncay Bey’den icazet böyle alındı.
Seçimi sadece ‘1’ oyla kazandı.
Dopingle doğdu.
Borçlu Özilhan’a!
***
2005 seçimleri öncesi bitmişti, karşısında güçlü Lutfi Arıboğan vardı, kadim dostu Uslu sayesinde, Aziz Bey ‘e yanaştı, ikisi, seçimin yapıldığı otelde, delegelerle birebir konuşup son sandıkta kazandırdılar ona.
Aziz Bey’in son saniye üçlüğüyle, sadece‘3’ oyla kazandı.
Yeniden doğuşu da dopingle...
Yıldırım’a da borçlu!
Anladikos!
***
Sadede gelelim...
FB ,“organize doping var” diyor ama ”Efes başkanı ve yöneticilerinin bu işlerle ilgisi yoktur, buna inanıyoruz” diye de ekliyor.
Efes, Avrupa basketbolunda en güvenilir Türk markası, organize doping işleri filan onları bozar, bizim basketbolu da bozar, FIBA’nın da işine gelmez bu, Demirel ilerde FİBA’ya sığınacak, o da bunu göze alamaz.
FB de habire bastırıyor, köşeye fena sıkıştı president bu defa.
Bir kurban lazım!
Efes Başkanı ve yöneticileri değilse kim organize eden?
Ergin Ataman.
Mı?
O kim?
Bu ülke sınırları içinde Demirel’in en nefret ettiği adam, o bugün ölse, zil takıp oynar Demirel, onu yiyecek gücü de yok, bir ara Demirel’e inat başkan olmak istemişti, yine isteyebilir, seçime girerse de kazanır, o onu yiyebilir yani.
Yani...
Ataman hemen imha edilmeli!
Ataman’ı dopingi organize etmekle ima eden kim?
FB!
***
Bunların hepsi belki ‘tesadüf ‘ belki de ‘ne tesadüf’...
?
***
Tuncay Bey’e organize suçlama yapılmaz, yapılamaz Demirel yapamaz, Uslu yapmaz, Tuncay Bey Ataman’ı kurban vermez, verirse şampiyonluğu da gider, prestiji de biter.
***
Ve TBF’nin bu kadar berbatos bir durumda olan köşeye sıkışmış başkanı, hâlâ güçlüye sığınarak kendine yontmaya çalışıyor.
Yuh!
Polonya'da Demirel ve koçu bittiler, ikisinin de 2010 da olmaması lazım, Demirel, koçunu FB Başkanı’ndan okeysiz görevden alamaz, arkasında duramaz, gücü yok, FB devreye giriyor yine.
Aziz bey, Ümit Avcı’ya “Tanjeviç’i eleştiren karşısında beni bulur, arkasında ben varım” demiş, FB, kendi koçu Tanjeviç’in arkasında durabilir, Milli koç Tanjeviç’in arkasında duramaz, koçun önünde de millet var, milletin takımının koçu o ve milletin takımı yerlerde ve millet de delirmiş halde.
***
Özaydınlı, olaylı beşinci maçtan sonra Demirel’e şöyle salladı;
“Federasyon seçimleri nasıl kazanıyorsa, bu olanları da görmeli, göremiyorsa biz de bazı şeyleri görmeye başlarız”.Açık açık şunu dedi;
“Seçimleri ona biz kazandırdık, bi dahaki seçimde ona gününü gösteririz!”
Ya yarın Tuncay Bey ‘de aynı şeyleri söylerse...
***
Allah düşmanımı Demirel’in düştüğü duruma düşürmesin.
Amin!

Bilgin Gökberk / Milliyet / 09.10.2009

8 Ekim 2009

Kaldığımız Yerden Devam


Kişisel işlerimden dolayı ihmal ettik buraları. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Baya bir ara verdik. Yeniden haberlerle, analizlerle, yorumlarla sizlerle birlikte olacağız.

10 Eylül 2009

Daniel Santiago Efes Pilsen'de

Belki çok iyi bir transfer değil ama kaliteli bir isim kuşkusuz Santiago. Yıllardır Efes Pilsen'de böyle dev bir oyuncuyu (2.16) izleme fırsatı yakalayamamıştık. Zaten sadece Euroleague'de forma giyecek. Camia, Avrupa'ya kilitlenmiş durumda. Hayırlı olsun Efes'e. Ermal'i beklerken, Santiago ile imzalar atıldı.

7 Eylül 2009

Brezilya Şampiyon !

Porto Riko'da düzelenen turnuvada, en sahibi Porto Riko ile Brezilya altın madalya mücadelesi verdi. Son ana kadar heyecanın ve çekişmenin eksik olmadığı maçta Brezilya, ev sahibini 61-60 mağlup etmeyi başarmış. Maçın kaderini Porto Rikolu Vassallo belirlemiş, 31 saniye kala kaçırdığı serbest atışla. Son topta ise Arroyo, 3lük atışı sayıya çeviremeyince, Brezilya altın madalyaya ulaşmış. Brezilya'da Barbosa 24 sayı, Splitter da 13 sayı 9 ribaunt ile ülkesini taşıyan isim olmuş. Porto Riko'da ise Arroyo'nun 14 sayısı mağlubiyeti önlemek için yeterli olmamış.

Bronz madalya mücadelesinde ise, Arjantin Kanada'yı 88-73'lük skorla mağlup etmiş. O maçta da Scola 27 sayı ile maça damgasını vurmuş. Prigioni de 17 sayı 8 asistle galibiyetin mimarlarından olmuş.

6 Eylül 2009

Son Şampiyon Sahne Alıyor

Son şampiyon Efes Pilsen, sezon hazırlıkları için İtalya'ya gidiyormuş. Bugün itibariyle çalışmalarına başlayacak olan Efes, 8 hazırlık maçı yapacakmış İtalya'da. Program şöyle;

7 Eylül Pazartesi

Efes Pilsen-Air Avellino

9 Eylül Çarşamba

Efes Pilsen-Aris

10 Eylül Perşembe

Efes Pilsen-Spartak St. Petersburg

13 Eylül Pazar

Efes Pilsen-Donetsk

14 Eylül Pazartesi

Efes Pilsen-Armani Jeans Milano

16 Eylül Çarşamba

Efes Pilsen-Montepaschi Siena

17 Eylül Perşembe

Efes Pilsen-Lottomatica Roma

19 Eylül Cumartesi

Efes Pilsen-Montepaschi Siena

Porto Riko Finalde !


Porto Riko'da devam eden 2009 FIBA Amerika Şampiyonluğu'nda ev sahibi Porto Riko, büyük bir sükse yaparak yarı finalde Arjantin'i 85-80'lik skorla elemeyi başararak finalde Kanada'yı 73-65 ile geçen Brezilya'nın rakibi oldu. 

Porto Riko'da Arjantin karşısında Arroyo 19 sayı 3 ribaunt 4 asist ile yıldızlaşırken, Arjantin'de Scola'nın 31 sayı 4 ribauntluk performansı yetmedi.

Brezilya'da ise Leandro Barbosa 22 sayı kaydederken, Anderson Varejao da 16 sayı 8 ribauntluk katkı sağladı.

5 Eylül 2009

EuroBasket 2009 D Grubu #2

Bulgaristan

Bulgaristan bu tip turnuvalarda pek görmeye alışık olmadığımız takımlardan birisi. 2005 Avrupa Şampiyonası’nda yer alan fakat ondan önceki deneyimini 1993 yılında elde etmiş bir takım. Takımın başında Avrupa basketbolunun yakından tanıdığı İsrailli Pini Gershon var. Oyuncularla olan iletişimine ve taktik anlayışına saygı duyduğum koçlardan birisi kendisi. Onlar da bu turnuvada bir sürprizin peşindeler. Hedefleri ilk gruptan çıkmak. Daha uzun soluklu bir hedefleri yok fakat zaten kadroları da daha fazlasını elde edecek güçte değil.

Takımın en önemli yıldızı İbrahim Jaaber bu turnuvada yer almıyor. Nedeni ise turnuvanın Ramazan ayına denk gelmesinden dolayı. Kendisi oruç tutacağı için şampiyona kadrosunda yer almıyor. Onun yokluğu hissedilecektir tabii ki. Bir diğer önemli oyuncu ise, tecrübeli isim Todor Stoykov. Bir diğer isim ise, ülkesini İspanya’da başarıyla temsil eden Videnov. Takımın skor yükü bu iki oyuncunun üzerinde olacaktır Jaaber yokken. 

Bulgaristan tempolu oyun seven bir takım. Tempoyu yükseltip bulduğu şutlarla veya boş hücumlarla farkı arttıran ve maçta varlığını hissettirebilen bir takım. Onlar da her ne kadar Türkiye karşısında şanslarının az olduğunu bilseler de, milli takımımızın formsuzluğundan ve tam hazır olmayışından yararlanıp sürpriz yapma peşinde. Yine ev sahibi Polonya’yı gözlerine kestirmiş durumdalar. Ama ben Bulgaristan’ın bu gruptaki şansının fazla olmadığını düşünüyorum. Gerek Polonya, gerekse milli takımımızın herhangi bir kazaya sebebiyet vermeyecektirler. Bu düzeyde fazla tecrübelerinin olmadığını da düşünürsek, Bulgaristan’ın hedefleri bence havada kalıyor. Grupta son sırayı alarak eleneceklerini düşünüyorum.

 

 

 

Türkiye

Milli takımımızda önemli eksikler var. En başta bu takımı yönetecek vasıfta bir antrenörümüz yok. Onun dışında sahada 4 numarada ciddi eksikliğimiz var. Oyun planlarımızda ciddi sorunlar var. Henüz Hidayet’i nasıl kullanacağımızı belirlemedik. Yani Almanlar gibi bir  Nowitzki gibi mi oynatacağız yoksa takımın herhangi bir oyuncusu gibi mi ? Mehmet Okur’un zamanındaki gibi ona özel olarak hazırlanmış setlerimiz yok. Aynı sıkıntıyı Memo’da da yaşamıştık sonraki olan olayları biliyorsunuz. Hidayet’in Orlando’daki oyuna katkısını hepimiz yakından biliyoruz artık televizyon kanallarında yayınlanan Play off maçlarıyla. Fakat milli takımdaki Hidayet’e baktığımız zaman, oldukça durağan, sadece topu eline verip izlediğimiz bir Hidayet var. O da içeri driver edip ya pas çıkartıyor dışarıya, ya da geriye çekilip şut atıyor. Yani ancak bu kadar olumsuz ve etkisiz kullanılabilinir. Halbuki bunu takımdaki oyun kurucularımız da gayet yapar yani. Bir Ender, bir Kerem rahatlıkla içeri drive edip, pozisyona göre geri çekilip şut atabilir, pozisyonun devamını turnikeyle sonuçlandırabilir, yakın mesefa şutla bitirebilir ya da dışarıdaki boş arkadaşına topu aktarabilir. Özel bir yetenek gerektirebilecek bir şey değil. Sözün özü, bunu her ülkede milli takım seviyesine gelmiş her oyuncu yapabilir. Ama işte bizim de coaching anlayışımız bu kadar maalesef. Çıkın oynayın. Ben zırt pırt oyuncu değişiklikleriyle, o maç için uygun beşi bulmaya çalışırım, siz yeter ki oynayın diyor sanırım Tanjevic hazretleri.

Hazırlık turnuvalarında da gözlemledik. Hiç bir şeyimiz hazır değil. Ne savunmada ne hücumda. Hele savunma içler acısı. Kerem Gönlüm’ün doping olayından sonra, milli takımdan çıkarılması, Tanjevic’in kişisel egolarını tatmin edercesine oraya yeni oyuncu çağırmama ısrarı ve Ersan’ın yedeği olarak Barış Hersek’le şampiyonaya gidişimiz. Tamamen fiyasko. Bu konulara çok girmeden genel olarak değerlendirme yapacak olursak, ben milli takımımızı hiç ama hiç hazır bulmadım. Zaten Tanjevic yönetiminde, hazır olarak gittiğimiz turnuva yok. Hep sürprizler bekliyor bizi. Bu turnuvada da öyle oldu. Alis harikalar diyarında anlayacağınız. Yıllardır şutör oyuncu eksikliği çekiyoruz, bu kadroda da önemli eksiklerden birisi şutör oyuncu eksikliği. Ülke basketbolu maalesef yetiştiremedi İbrahim Kutluay’dan sonra böyle bir isim. 

Takımımızda önemli isimler var. Pota altında Ömer Aşık, tecrübesiyle Kerem Tunçeri, Hidayet Türkoğlu, savunmasıyla Ömer Onan, Sinan Güler. Bu sezon Avrupa’daki performansıyla NBA’e geri dönen ve bu sefer çok daha önemli katkılar verecek Ersan İlyasova gibi önemli parçalarımız var. Fakat milli takımımızın en büyük eksiği, bu oyuncuları organize edecek bir antrenör eksikliği !

Yine bir şampiyonaya gidiyoruz ve ne yapacağımızı kendimiz dahil hiç kimse bilmiyor. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Bu kadar işler “olacağına varır” felsefesine bırakılmışken bize de şampiyona öncesi başarılar demek yerine, “hayırlısı” demek düşer. Ama perşembenin gelişi de biraz çarşambadan belli olur. Ben milli takımımızdan pek ümitli değilim, Polonya’daki turnuvada da zorlu maçlar bizi bekliyor. Bulgaristan her ne kadar kolay bir rakip olsa da, ecel terleri dökebiliriz. Yine ev sahibi Polonya var. Bizim başımızı çok ağrıtacaklar Logan, Lampe, Gortat üçlüsüyle. Bizim sistemimize ve basketbolumuza da çok ters 3 oyuncu. Çok zor bir Polonya maçı bizleri bekliyor. Hakemlerin ev sahibi takımın lehine taktir haklarını da kullanacağını ve bizim oyuncularımızın böyle şeylere çok takıntılı olduğunu düşünürsek, oyundan kopma ihtimalimiz çok yüksek bazı bölümlerde. Yine de gruplardan çıkacağımızı düşünüyorum. Ama madalya yolu tamamen kapalı.

EuroBaskwet 2009 D Grubu #1

Polonya

Ev sahibi Polonya. Kendi seyircisi önünde mücadele veriyor. Litvanya hariç Türkiye ve Bulgaristan’ın en çok dikkat etmesi gereken unsur, hakem kararları olacaktır. Şampiyonanın ev sahibini hoşnut tutmak isteyecekler ilk turlarda. O yüzden hakemler taktir haklarını ev sahibinden yana kullanabilir. O yüzden çok dikkatli olmalıyız. Tabii Bulgaristan da öyle. Bizim oyun yapımızı ve karakteristik özelliklerimizi düşünürsek hakemleri çaldıkları bu tip düdüklere çok kafayı takarız. O yüzden Polonya’nın seyirci desteğiyle birlikte bu gruplardaki en büyük kozu da hakem taktir hakları olacaktır.

Polonya ile hazırlık turnuvası kapsamında İngiltere’de karşı karşıya geldik. Özellikle devşirme oyuncuları Logan başımıza büyük işler açacağa benziyor. Onun dışında bizim uzunlarımızın sevmediği boyalı alan mücadelesini (kulakların çınlasın Kerem Gönlüm) çok iyi yapan Lampe yine içerideki mücadelesiyle takımına katkı sağlayan ve Orlando’dan da tanıdığımız Hido’nun eski takım arkadaşı Gortat, takımın en önemli isimlerinden. Yine ilerleyen yaşına rağmen önemli bir profesyonel olan ve takıma vereceği katkı çok kilit olan Wojcik’i de unutmamak lazım.

D Grununda bizimle birlikte yer alıyor Polonya. Ve en büyük rakipleri biz olacağız kuşkusuz. Türkiye’yi hiç hazır görmedim fakat bizim de sağımız solumuz belli olmuyor bu tip turnuvalarda. Polonya ile Türkiye arasında grupta 2-3 savaşı olur diye düşünüyorum. Bulgaristan’a fazla şans tanımıyorum bu grupta. Seyircisiyle ve hakemin taktir haklarıyla 2. için Polonya’yı, Türkiye’den bir adım önde görüyorum maalesef. Umarım yanılırım.

 

 

 

Litvanya

Litvanya, basketbolun en önemli ekollerinden bir tanesi. Tam bir oyuncu pazarı. Çok yetenekli oyuncular yetiştiriyorlar ve kendilerine özgü basketbolu şartlar ne olursa olsun oynayabilen bir takım oldukları için, bir ekol oldular zaten. Onların da önemli eksikleri var baktığımızda. Milli takımdan affını isteyen ve Avrupa’nın en önemli oyuncu kurucularından birisi olan Sarunas Jasikevicius, mesafe ne olursa olsun şut atan ve sokabilen Arvydas Macijauskas ve bir diğer önemli oyuncuları Rimantas Kaukenas, milli takımdan bu turnuvada aflarını istediler. Yine de dediğim gibi oynadıkları oyundan en ufak bir taviz vermeyeceklerdir.

Takımda son derece önemli oyuncular var. Mevcut eksiklerden sonra da belki de takımın en büyük kozu bu yaz Denver’dan Olympiakos’a giden Linas Kleiza olacaktır. Avrupa’da rakiplerine olan vücut avantajı sebebiyle daha çok onu 4 numarada izleyeceğiz ve önemli bir tehdit olacaktır yüzü dönük şut kullanmasıyla.

Litvanya her zaman bize ters gelen bir takım olmuştur. Litvanya’ya karşı karnemiz pek iyi değildir. Hazırlık maçlarında iyi görüntü çizdi Litvanya. Özellikle son maçta İspanya gibi bir rakibi 22 sayı farkla mağlup etmeyi başardı. O maçtaki galibiyetin en önemli nedeni, yüksek yüzdeyle kaydettiği şutlardı Litvanya’nın. Yani havaya girdiği zaman durdurulması çok zor bir takım. Bizim de tüm hazırlık turnuvası boyunca yaptığımız dağınık savunmayı düşünürsek, işimiz bir hayli zor olacak Litvanya karşısında. Her ne kadar Jasikevicius gibi oyun kurucudan mahrum da olsa Litvanya’nın grubu zirvede tamamlayacağını düşünüyorum. Ama madalya, gruptaki işler kadar kolay olmayacaktır Litvanya adına.

EuroBasket 2009 C Grubu #2

İspanya

Çok önemli bir basketbol ekolününe sahip bir ülke İspanya. Ve çok yetenekli oyuncuları var. 2000’li yılların başından beri yakaladıkları jenerasyonla önemli işlere imza attılar. Gelecek kuşak da iyi geliyor ve gerçekten İspanya yaptıkları yatırımlarla ve takındıkları ciddiyetle bu işin nasıl yapılması gerektiğini, bizim gibi alt yapı cahili ülkere çok net bir şekilde gösteriyor. Turnuvanın en büyük favorisi İspanya kuşkusuz. Bu, bu turnuvaya özgü bir şey değil. Katıldıkları her turnuvada madalya adayları arasında her zaman var İspanya. Ama şu ana kadar Avrupa Şampiyonası’nda altın madalyaya ulaşamadılar. Dediğimiz gibi onların biraz da final sendromu oluştu. Son 5 Eurobasket organizasyonda, 3 gümüş madalyaları var. Tam 3 kez altın madalyanın eşiğinden döndüler. Artık bunu son Eurobasket’de kendi evlerinde düzenlediği turnuvada bitirmek istiyorlardı fakat bu sefer de turnuvanın sürprizi Rusya’ya boyun eğdiler, son saniyedeki gelen şans basketiyle. Ama bu sefer diğer ülkerin de önemli oyuncuları yokken, arzulanan madalyaya Polonya’da ulaşacaklar gibime geliyor.

Onların da tek önemli eksiği NBA’de forma giyen Calderon. Bir diğer eksik de Jimenez. Ama  Calderon’un yerine herkesin artık yakından tanıdığı Ricky Rubio var. NBA takımların iştahı kabartmış durumda. Yine Avrupa’da onu kadrosuna katmak isteyen takımlar sıraya girmiş durumda. Ama mutlu sona ödediği inanılmaz parayla Barcelona ulaştı. Geleceği çok parlak bir oyuncu. Kendi yaş grubuyla elde ettiği başarılar, yaptığı inanılmaz istatistikler daha dün gibi akıllarda. Calderon’un yerini dolduracağını düşünüyorum genç oyuncunun. Onun dışında sakatlığı bulunan Gasol, yine kadroda ve ilerleyen maçlarda İspanya ondan katkı almaya başlayacaktır. Yine takımda GAsol’ün kardeşi Marc, önemli isimlerden ve abisinin durumu iyileşene kadar sorumluluğu üstlenecektir. Onun dışında Rudy Fernandez, J.C. Navarro, F. Reyes, J. Garbajosa gibi isimlere sahip. Gerçekten tam bir yıldızlar topluluğu İspanya milli takımı.

Hazırlık maçlarında 8 maçta sadece tek mağlubiyet aldı İspanya. O da son maçta Litvanya karşısında 22 sayılık yedikleri farkla. Bu büyük farkta Litvanya’nın gününde olması ve yüksek şut isabetiyle olmasının da payı büyüktü fakat ne olursa olsun İspanya gibi bir takımın yediği 22 sayı, izah edilemez. Şampiyona öncesi tam zamanında gelmiş bir mağlubiyet. Çok önemli bir uyarı İspanya için. Bu mağlubiyetin gereken ciddiyeti takınmaları açısından, İspanya’nın yararına olduğunu düşünüyorum.

Turnuvanın favorisi İspanya, zor bir grupta yer alıyor. Fakat hangi grupta olursa olsun, İspanya’nın yer alacağı her grup zor olarak lanse ediliri. İspanya’nın rahat şekilde gruptan çıkacağını düşünüyorum. Bu sefer özlenen altın madalyayı alacaklarını düşünüyorum. İspanya benim gözümde de turnuvanın şampiyonu.

 

 

 

Slovenya

Slovenya da önemli bir basketbol ülkesi. Fakat onlar da son yıllarda söz sahibi olmaya başladılar. İyi bir kadroya sahipler fakat bu kadronun başarıya ulaşması için gereken en önemli şart bence yapılacak olan savunma. Savunmaya bağlı olarak bir yerlere gelebilecek bir takım Slovenya. Genel olarak iyi bir hazırlık turnuvası geçirdiklerini söyleyebilirim. 13 maçta 9 galibiyet elde ettiler. Fakat alınan mağlubiyetler içinde, en utanç verici, en moral bozucu Büyük Britanya karşısında alınan mağlubiyetti. Son periyota kadar üstün götürdüler maçı fakat hücumda istenilen düzeye bir türlü ulaşamadılar. Bu son periyotta artık tavan yaptı ve maçı da 63-56 kaybettiler.

Bu turnuvada en büyük eksiklerinden birisi de takımın en önemli oyuncularından birisi olan ve belki de en önemlisi ve benim de basketbolunu beğenerek izlediğim ve hayranlık duyduğum Sani Becirovic. Onun dışında Beno Udrih ve Nesterovic’in de yoklukları can sıkıyor. Bir de Avrupa’nın en iyi 4 numalarından birisi olan Smodis’in durumunun da henüz netleşmemiş olması, canları sıkan en büyük etkenlerden. Ama kadrolarından Lakovic, Brezec, Lorbek ve Nachbar gibi önemli isimler mevcut. Özellikle Nachbar’ın ismi de artık bize pek yabancı gelmiyor. Efes Pilsen’in bu sezonki yeni transferinden birisi.

Turnuvanın en zorlu gruplarından birisinde yer alıyorlar. En büyük rakipleri kuşkusuz Sırbistan, bu gruptaki. İspanya’yı saymıyorum bile, çünkü onlar alıp başını gidecekler. Slovenya’nın turnuvadaki kaderini belirleyecek Sırbistan maçı. Aynı ifadeleri Sırbistan için de yazmıştım. İyi savunma yapanın kazanacağı türden bir karşılaşma olacak. Genel olarak Slovenya’dan bahsedersek, bu turnuvada madalya istiyorlarsa, bunun yolu savunmalarından geçiyor. Bir çok kez iyi savunma yapmayı başarıp, rakiplerini 60’lı sayılarda tutmayı başardı Slovenya. Tabii her takım için savunma çok önemli ama Slovenya için bir kat daha fazla önemli. Şampiyonadaki kaderlerini, grupta oynayacakları Sırbistan maçı belirleyecek. O maçtan çıkacak skora göre ya 2 ya 3 olarak tamamlarlar grubu.

EuroBasket 2009 C Grubu #1

Büyük Britanya

Bence açık ara turnuvanın en zayıf takımı durumda Büyük Britanya. Çok zor bir gruba düşmeleri de cabası. Takımda NBA transfer sezonunda boy göstermiş olan Chicago’dan Detroit’e geçen Ben Gordon yok. Yine bir diğer Chicagolu Luol Deng ağır bir sakatlıktan çıktığı için affını isteyen oyunculardan diğeri oldu. Bu iki NBA oyuncusuyla biraz olsun yankı uyandırmaya çalışacaktı Büyük Britanya ama bu planlar hayal oldu. Yine bir diğer NBA’de forma giyen oyuncuları olan Mensah-Bonsu ise yeni kadroya dahil oldu. Ondan bir şey beklemek yanlış olacaktır. Takıma uyum sürecini çok kolay olmayacaktır.

Hazırlık turnuvalarında da gördük zaten Büyük Britanya’yı. Milli takımımızla da karşı karşıya geldiler. En kötü dönemimizde bile çok rahat yenmeyi başardık. Zaten şu ana kadar hazırlık sürecinde yapmış olduğu 9 maçta sadece 1 galibiyet alabilmiş durumda Büyük Britanya. Ne kadar hazırlık maçları ölçü olmasa da, bu kadrodan bir şeyler beklemek hayalperestlik olur. Heleki C Grubu gibi bir gruptalarsa.

Ben Büyük Britanya’nın fazla varlık gösterebileceğini sanmıyorum. Averaj takımı olacaklardır C Grubunda. Ve grupta son sırayı alıp, turnuvaya veda edeceklerdir.

 

 

 

Sırbistan

Çok önemli bir basketbol ekolü var Sırbistan’ın. Özellikle Yugoslavya dağılmadan önce, her turnuvaya damgalarını vuruyorlardı. Son yıllarda Sırbistan basketbolunun en temel taşı olan Partizan kulübü de, milli takımda genç jenerasyona görev veriyor. 21-24 yaş grubunun ağırlıklı olarak bulunduğu bir kadro oluşturdu koç Ivkovic. Hazırlık maçlarında hazır bir görüntü çizdi Sırbistan. Güçlü takımlarla karşı karşıya geldiler ve bu da onları zorlu C Grubuna daha iyi ve daha gerçekçi hazırlanmalarını sağladı.

Takımın en büyük avantajları genç ve enerjik olmaları. Bu şampiyonada artık önceki turnuvalardaki gibi ham değil hiçbir oyuncu. Takımın temel taşları olacak oyuncular Avrupa’nın önemli takımlarında, iyi süreler aldılar. Başarıya açlar. Diğer bir artısı ise, takımın skor yükü tek bir oyuncu üzerinde toplanmıyor. Skor yükünü çekecek olan oyuncular çok iyi bir şekilde bir araya getirilmiş durumda. Bu da çoğu maçta avantaj sağlayacaktır genç takıma. 

Bu turnuvada, Teodosic, Tripkovic, Tepic, Velickovic, Popovic takımda beklentilerin daha yoğun olduğu isimler. Bu takıma bir de Efes Pilsen’in yeni transferi Igor Rakocevic’in ağabeylik etmesi bekleniyordu fakat milli takımdan affını istedi, yoğun bir sezon geçirdiği için. Rakocevic olsaydı gerçekten hücumda otomatikman bir kademe yukarı fırlayacaklardı.

Zor bir grupta yer alıyor Sırbistan. Şampiyonanın en zor grubu hatta. Slovenya ve İspanya gibi çok önemli 2 takımla karşılaşacaklar. Ben İspanya karşısında fazla şans tanımıyorum genç ekibe. Fakat Slovenya ile oynayacakları maç onların grupta ikinci mi yoksa üçüncü mü sırayı elde edeceklerini gösterecek ve bu gruplardan sonra oluşturalacak olan ikinci gruplara büyük avantajla gitmelerine sebep olacak. Sırbistan’ın bu şampiyonadaki kaderini biraz da Slovenya maçı belirleyecek. Sırpların gruptan çıkacağını düşünüyorum ama 2 mi olur 3 mü olur bunu hep birlikte göreceğiz.

EuroBasket 2009 B Grubu #2

Almanya

Almanya da, tıpkı Hırvatistan gibi bizim yakından tanıdığımız basketbol ülkelerinden birisi. Gerek turnuvalarda karşı karşıya geldiğimiz için, gerekse hazırlık turnuvalarında yolumuz kesiştiği için iyi tanıyoruz Almanya’yı. Bu yıl da karşılaştık ve bizi mağlup etmeyi başardı, kendi seyircimiz önünde, Almanya. Ülkemizde düzenlenen Efes Pilsen World Cup 8’i de 3. sırada tamamladılar. Her ne kadar Nowitzki olmasa da, hafife alınacak bir takım değil.

Bu yıl onların en büyük eksiği NBA yıldızları Nowitzki hiç kuşku yok ki. Çok önemli parçaları olmamasına rağmen, her organizasyonda Nowitzki, NBA’de ağır bir sezon geçirmesine rağmen gelir, bu takımın direksiyonuna oturur, büyük efor sarf etmekten kaçmazdı. Herkes biliyor onun Almanya için yaptığı fedakarlıkları. Kendisi de farkında, bu ekiple madalyaya ulaşmalarının çok zor olduğunu. Çünkü hiçbir zaman Nowitzki’yi tamamlayacak bir parça çıkartamadılar. Bu yıl Alman yıldız milli takımdan affını istedi. Geçmişteki samimi ilişkilerin, faydasını gördü ve federasyon izin verdi Nowitzki’ye, kırmadı onu. Her zamanki olduğu gibi yine Almanya madalya uzak takımlardan bir tanesi. Bir diğer eksikleri de son yıllarda milli takımda boy göstermeye başlayan Kaman’dı. Her ne kadar takım çok uzun zamanlar Kaman’la oynamasa da, onun yokluğu da şüphesiz çember altında hissedilecektir. Bu oyuncuların yokluğunda sahne, Hamann, Greene, Jagla ve Femerling gibi oyunculara kalacaktır.  Özellikle Jagla’nın performansı diğer oyunculara göre biraz daha belirleyici olacaktır. Ülkemizde bir dönem Türk Telekom formasıyla da izledik Alman oyuncuyu. Şut atmayı biraz fazla seven bir oyuncu. Özellikle mesafe ne olursa olsun, 3’lük atmayı seven bir oyuncu. Buraya kadar fazla sıkıntı yok fakat asıl sıkıntı burada başlıyor. Gününde olsa da, olmasa da hiç tereddütsüz gönderiyor topu potaya. Bu da takıma zarar veriyor açıkçası. Burada kendisini frenlemesi gerekiyor. Nowitzki de yokken, meydanı boş bulup, pota taşlamaması gerekiyor. Nowitzki’nin durumunun son anda belli olmasıyla Femerling alelacele kadroya dahil edilmişti. Önemli bir oyuncu ve takıma ağabeylik yapacak tecrübede bir isim.

Bu turnuvada B Grubunda Fransa, Rusya ve Letonya ile birlikte yer alıyor Almanya. Eğer Nowitzki olsaydı, çok çekişmeli bir grup izleyebilirdik. Fransa, Rusya ve Almanya arasında müthiş ve izlemeye doyum olmayacak bir çekişme olabilirdi. Fakat Nowitzki olmayınca, otomatikman bir vites geriye düşüyor Almanya. O yüzden Fransa veya Rusya’ya sürpriz yapma ihtimalleri düşük. Gene de basketbol bu, belli olmaz. Ama mücadeleleriyle grubun zayıf halkası olan Letonya’yı. Almanya’nın grubu 3. tamamlayacağını düşünüyorum.




Letonya

Grubun ve şampiyonanın en zayıf halkalarından birisi Letonya. Birkaç kez yolumuz kesişti onlarla da hazırlık turnuvalarında. Çok fazla özelliği olmayan bir takım. Bu yıl Efes Pilsen World Cup’a katılan bir diğer takımdı. Sadece kendileri gibi kapasitesi belli bir takım olan Büyük Britanya’yı mağlup etmeyi başardılar. O galibiyeti de son saniyede buldukları basketle almayı başardılar. 

Takımın en önemli oyuncuları pota altındaki, NBA’de forma giyen A.Biedrins ile bir dönem ülkemizde de hem Efes Pilsen forması, hem de Fenerbahçe Ülker forması giymiş olan Kambala ve takımın skor yüküne önemli katkı yapan Skele. Biedrins ve Kambala’nın pota altındaki oyunları, takımın kaderini belli edecek. Bu avantajı gruptaki tek ciddi rakipleri olan Almanya karşısında kendi lehlerine çevirebilirlerse, şampiyonada en azından 1 galibiyet alabilirler. Ama dış oyuncu savunmasının da yeterli olmadığını düşündüğümde, Almanya’ya karşı hiç de işlerinin kolay olacağını düşünmüyorum.

Letonya’yı grubun en zayıf halkası olarak görüyorum. Fransa, Rusya gibi takımlara karşı varlık gösterceğine inanmıyorum. Dediğim gibi sadece diş geçirebilecekleri Almanya var, fakat Almanya’nın da Letonya kadar basit basketbol oynamadığını ve Letonya’ya teslim olmayacağını düşünürsek, Letonya’nın bu turnuvadaki şansının neredeyse sıfır olduğunu görebiliriz. Ben Letonya’nın grupta son sırayı alacağına ve şampiyonaya veda edeceğini düşünüyorum.

EuroBasket 2009 B Grubu #1

Rusya

Son Avrupa Şampiyonu Rusya. 2007’de İspanya’nın ev sahipliği yaptığı turnuvada, finalde ev sahibiyle karşılaşmış ve JR Holden’ın son saniyelerdeki bulduğu şans basketiyle mağlup etmişlerdi İspanya’yı. Daha dün gibi aklımda. Zor bir maçtı. Uzun süre geride kaldılar skorda Rusya. Ama potada seken ve havalan, daha sonra basket olarak yere düşen top, Rusya’yı şampiyon yapmış, İspanya’yı ise finalde bir kez daha hüsrana uğratmıştı. O turnuvada Rusya adına en büyük 2 yıldız, bu turnuvada yoklar. NBA’deki yıldızları A.Kirilenko ve İspanya karşısındaki son baskete imza atan devşirme oyuncu JR Holden. Onların yokluğu çok büyük bir handikap Rusya için. Bir de hazırlık maçında sakatlanan Viktor Khryapa’nın durumu ise henüz netlik kazanmış değil.

 Hazırlık maçlarında da beni tatmin eden basketbol izleyemedim Rusya’dan. Çok büyük bir takım değiller zaten. Heleki bu tip önemli eksikler, onların iyice elini kolunu bağlıyor. Şampiyon oldukları turnuvada da gruplarda son derece vasat bir performans sergilemişlerdi. Sonradan ne olduysa, birden patlama yaptılar ve kendilerini finalde buldular. Rus basketbolundan yetişen oyunculara da baktığımızda önümüzdeki bir 8-10 sene Rusya’dan ben bırakın şampiyonluğu, madalya dahi beklemiyorum.

Bu turnuvada ise B Grubunda Almanya, Letonya ve Fransa ile mücadele edecekler. Çok büyük güç farkları yok takımlar arasında. Ama burada Rusya ve Fransa öne çıkıyor ilk 2 sıra için. 3. sıra için disiplinli ve her zaman ne oynadıklarını bilen Almanya ön plana çıkıyor. Eğer ki bu turnuvada, rakiplerin bu şartlar altında olduğunu da düşünürsek, Nowitzki Almanya bu gruptan lider olarak bile çıkardı. Ama Alman yıldız bu turnuvadan affını istedi. Rusya’ya gelirsek, ben Fransa karşısında fazla şanslarının olmadığını düşünüyorum. Her ne kadar kolay bir maç olmayacaksa bile, Fransa daha hazır ve kağıt üzerinde daha iyi olan bir takım. Rusya’nın grupta en büyük rakibi Almanya olacaktır. Fakat Almanları da Nowitzki olmadığından dolayı, geçmelerini bekliyorum. Rusya, bu gruptan çıkar fakat ikinci oluşturulacak olan grupta şampiyonaya veda eder.




Fransa

Fransa’nın bu turnuvaya katılırken, diğer ülke takımları gibi hazırlık maçı yapmasına gerek kalmadı. Onlar hazırlıklarını, resmi maçlarda yaptılar, eleme grubundan geldikleri için. Beklenen de zor geldiler açıkçası. Bazı maçlarda beklenmeyen oyun sergilediler ama önemli olan gelmekti. Artık turnuvadalar ve bu maçtaki hava çok daha farklı olacaktır.

 Kadrolarında başta NBA yıldızları Tony Parker olmak üzere, Diaw, Turiaf ve Pietrus gibi oyuncular yer alıyor. Geçtiğimiz yıllardaki Fransa’nın en büyük eksiklerinden birisiydi çember altı. Son yıllarda orada Turiaf ve Diaw’ın da görev almasıyla birlikte, bu eksikliği kapattığını düşünüyorum. Yine NBA’de forma giyen Batum var. İstikrarsız bir oyuncu olması Batum’un en büyük handikapı. Ama tüm basketbol camiasının oldukça büyük bir potansiyel taşıdığı hakkında görüş birliği içerisinde oldukları unutulmamalıdır. Yine en büyük kozları Parker olacak kuşkusuz. Parker’da turnuvadaki diğer takımlarına bakarsak, bu turnuvanın açık ara yıldızı olacaktır. Rakipleri de meydanda yokken, tüm Avrupa’ya ispatlamak isteyecektir, en iyisinin kim olduğunu. Bu açıdan baktığımız zaman Parker adına ufak bir motivasyonu görebiliriz.

Oldukça şanslı bir grupta yer alıyor bana göre Fransa. Eleme gruplarından gelmelerine rağmen, bu turnuvaya olan son bileti, son anda almalarına rağmen, turnuvada oldukça ilerleyebilecek bir gruptalar. Grupta ben onların ipi göğüsleyeceğini düşünüyorum. Rusya’nın eksikleri olduğundan dolayı, çok büyük bir sıkıntı içerisindeler ve oyun kurucu bölgesinde büyük üstünlük kuracaklardır Rusya ile olan maçta. Nowitzki’siz Almanya’ya karşı da zorlanacaklarını düşünmüyorum. Açıkçası ben Fransa’dan 3’de 3 yaparak bu grubu lider tamamlayacağını düşünüyorum.

EuroBasket 2009 A Grubu #2

İsrail

Kısıtlı gücüne rağmen maçın ilk düdüğünden son düdüğüne kadar aynı disiplinle ve aynı mücadele gücüyle oynamaları sanıyorum İsrail’in en büyük avantajı rakiplerine göre. Öyle çok güçlü, derece yapacak oyunculara sahip değiller. Sırf takım oyunuyla da dengeleri bozacak bir takım da değiller. Sıradan bir takımlar benim gözümde. Dediğim gibi en büyük avantajları, maçta takınmış oldukları ciddiyet ve disiplin. Takımın en önemli oyuncuları olarak Yotam Halperin, Lior Eliyahu ve Tal Burstein öne çıkıyor. Bir de genç oyuncuları ve İsrail basketbolunun ileride çok şey beklediği Omri Casspi var. Henüz oldukça genç ve fazla da tecrübesi yok. Kendisini göstermek adına, o da tam performans ve tam konsantreyle oynayacaktır, aldığı sürelerde.

İsrail’i milli takımımıza karşı oynamış olduğu hazırlık maçında da izledik. Dediğim gibi çok ahım şahım olan bir takım değil. Özellikle yapacakları skora değinmek istiyorum. Bazı maçlarda ortalamalarının üzerine çıktılar. Benim gözümde atacakları sayı 60-65 arasıdır. Hücumda biraz da oyuncuların kişisel performanslarına, o günkü form durumlarına bağlı olan bir takım oldukları için, attıkları skor da oldukça değişkenlik gösterebiliyor. Hiçbir zaman attıkları 75-80 sayılar ölçü değildir İsrail’in.

Bu turnuvada da en büyük rakipleri Makedonya. Kendi güçlerine denk bir tek Makedonlar var grupta. Diğer rakipleri olan Hırvatistan ve Yunanistan’a diş geçireceklerini hiç ama hiç zannetmiyorum. Bir de benim gözlemlediğim, rakibin yakalamış olduğu sayı serilerine karşı, oldukça çaresiz kalıyorlar. Bunda dediğim gibi hücum güçlerinin kısıtlı ve pota altındaki oyuncularının ekstra özelliği olmamasından kaynaklanıyor. Oyun sıkıştığında, başarıyla uygulayabilecekleri özel setlerini yok. Bu konuda da yetersiz görüyorum. Ben Makedonya karşısında da fazla şans tanımıyorum İsrail’e. Ve grubu son sırada tamamlayarak, şampiyonaya erken veda edecek takımlar arasında görüyorum onları.



Yunanistan

Son yılların en büyük basketbol değerlerinden birisi Yunanistan. Kendine has basketbolu olan ve adeta makine düzeninde işleyen bir düzen, kurguya sahipler. Bu sistemde ve bu başarıda tabii ki yetenekli oyuncuların da yeri büyük ama, hem kulüp bazında hem de milli takım bazında ele alırsak Yunanları, gerçekten bu işi iyi yaptıklarını söyleyebilirim.

Bu turnuvaya önemli eksiklerle geliyorlar. Olympiakoslu oyuncuları Panagiotis Vasilopoulos ve Theodoros Papaloukas, kadroda yer almıyorlar. Özellikle Papaloukas gerçekten Avrupa’nın en iyi guardlarından birisi, belki de en iyisi. Onun dışında rakibe yaptığı sıkı savunmayla ün salmış olan Dimitris Diamantidis de bu turnuvada yer almıyor. Onun da eksikliği çok büyük bir dezavantaj. Özellikle Slovenya ile yaptıkları hazırlık maçında, çok aradı Yunanistan onu. Bir türlü istenilen savunma ritmini bulamadı Yunanistan. Ne içeride yeterli sertliği sağlayabildiler, ne de dışarıdaki oyunculara istenilen savunmayı yapabildiler. Durum böyle olunca da 81-64’lük farklı bir mağlubiyet ortaya çıktı. Her ne kadar eksik olarak lanse edilseler de, kadrolarında Spanoulis, Zizis, Fotsis, Bouroussis gibi son derece tecrübeli ve yetenekli oyunculara sahipler. Papaloukas ve Diamantidis’in yokluğunda kuşkusuz en kilit oyuncular olacaklardır ve onların açığını kapatmak için her maç daha fazla efor sarf edecek oyunculardan olacaklardır.

Yunanistan, her ne kadar eksiklerle de gelmiş olsa, Yunanistan, Yunanistan’dır benim gözümde. Hala oldukça iyi bir kadroları var ve ben onlardan yine madalya bekliyorum. Eksiklerinden dolayı, Hırvatistan’ın onları zorlaması ve hatta ciddi bir kesim tarafından da mağlup edilmesi beklense de, ben o kesime dahil değilim. Grup liderliği için benim favorim Yunanistan ve madalya alacaklarını da düşünüyorum bu turnuvada.

EuroBasket 2009 A Grubu #1

Makedonya

Makedonya pek bu seviye basketbol organizasyonlarında görmeye alışık olmadığımız bir takım. Bu yıl 4’lü eleme grubunda Estonya ve Portekiz gibi, basketbol kültürüne uzak 2 ülkeyi gerilerinde bırakarak Letonya ile birlikte bu şampiyonada oynamaya hak kazandılar. O grupta 2 mağlubiyet aldılar. Birisi deplasmanda fazla küçümsedikleri Portekiz’e karşıydı. Rakibini ciddiye almamaları onların başını daha iyi periyottan ağrıttı ve açılan farkı maç boyunca kapatamayınca sahadan sürpriz bir mağlubiyetle ayrıldılar. Diğer mağlubiyetleri ise grubun ilk maçında Letonya deplasmanındaydı. O maçta da takımın NBA patentli oyuncusu A.Biedrins 30 sayı 22 ribaunt gibi muazzam istatistiklere ulaşınca 83-82’lik skorla kaybettiler. 

Makedonya’yı Efes World Cup 8’de yakından izledik. Mücadeleci bir takım. Kolay kolay da pes edeceklerini düşünmüyorum bu turnuvadaki maçlarda. Hatta iyi bir performans gösterip finale kadar çıktılar. Fakat finalde aynı zamanda bu turnuvada da rakipleri olan Hırvatistan’a boyun eğdiler. İki takım arasında ciddi kalite ve basketbol anlayaşı farkı var. Bu sonucu doğal karşılamak gerekiyor. Turnuvada ise en büyük rakipleri kuşkusuz İsrail olacak. Çünkü statü gereği grubu ilk 3 tamamlayan takımlarla, B Grubunu ilk 3 tamamlayan takımlar, aralarında yeni bir grup oluşturuluyor. Fakat burada tekrar birbirleriyle karşılaşmıyor takımlar. Ve ilk gruplarda grup sonuncusuna karşı aldıkları galibiyetler dikkate alınmıyor takımların. Durum böyle olunce, Makedonya için en ciddi rakip İsrail. Grubun favorileri olmaya aday 2 takım olan Yunanistan ve Hırvatistan’a karşı da sürpriz galibiyet kovalayacaklar. Ben Makedonya’yı İsrail’e oranla daha ciddi bir rakip olarak görüyorum ve gruptaki dengeleri alt üst eden takım olabilirler. Özellikle Amerika kökenli olan Massey, bu takımın her şeyi olacaktır. Şu an için Real Madrid’de forma giyiyor ve çok değerli bir oyuncu benim gözümde. Fazlasıyla tecrübesi olan bir isim. Makedonya’nın grubu 3. sırada tamamlamasını bekliyorum.



Hırvatistan

Yakından tanıdığımız bir takım Hırvatistan. Resmi maçlarda karşılaşmasak da, özel turnuvalarda karşılaştığımız bir takım. Bu yüzden biz basketbol severler, onları yakından tanıyoruz. Bu sezon da Efes Pilsen World Cup’da karşılaştık Hırvatistan ile. Turnuvanın şampiyon olan takımıdır. Ve turnuvaya katılan 6 takım arasında en hazırıydı Hırvatlar. İyi bir kadroları var ve turnuvaya önemli eksiklerle gelen Yunanistan karşısında, grup liderliği için favori gösterilmeseler de, içten içe çoğunluk Hırvatistan’ı ön plana çıkarmaya başladı. Kadrosunda Ukic, Planinic, Prkacin, Kasun, Vujcic gibi önemli oyuncular var. Özellikle pota altında rotasyonlarının kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Şu anda Efes Pilsen forması giyen Kasun, bir dönem Beşiktaş CT forması giymiş Nicevic ve yine ülkemizde Efes Pilsen formasını terletmiş ve hemen hemen herkesin beğeniyle izlediği yaşlı kurt Prkacin var.

Prkacin’in son turnuvası olacak büyük bir ihtimal. Zaten bu şampiyonada da takıma ağabeylik yapsın diye çağrıldı. Şu ana kadar izlediğim Hırvatistan maçlarında, takımın çok büyük bir saygısının olduğunu söyleyebilirim Prkacin’e karşı. Oyununun en büyük özelliği olan sırtı dönük hücum etme özelliğiyle Hırvatistan’ın hücumuna önemli bir derinlik kazandırıyor. Bu şekilde aldığı toplarda, hem kendisi sonuca gidebiliyor, hem de yardım geldiği anda boş arkadaşlarını çok iyi bulup, rahat şut imkanı yaratabiliyor Prkacin. Ona özel hazırlanmış bir çok oyun seti izleyeceğiz yine Hırvatistan maçlarında. Onun dışında yeteneklerinden kimsenin şüphe etmediği Planinic var takımda. NBA’de forma giymiş bir oyuncu ve şu an basketbol kariyerini Avrupa’da, CSKA Moskova’da sürdürüyor. Kritik anlarda topu eline alabilecek, içeriye drivelarıyla, faul aldırıp, serbest atış çizgisinden kolay basketlere gidebilecek bir oyuncu. Onun dışında bir dönem Efes Pilsen forması da giymiş olan Popovic var. O da şutu iyi olan bir oyuncu ve boş kalması durumda iyi bir cezalandırıcı olacaktır takımı adına.

Bu turnuvada A Grubunda, Yunanistan, Makedonya ve İsrail ile birlikte yer alıyorlar. Turnuvaya eksik gelen Yunanistan karşısında sürpriz yapması beklenen takımların başında geliyor Hırvatistan. Şu ana kadar hazır görüntü verseler de hazırlık turnuvalarında ve her ne kadar Yunanistan eksik de olsa, kadrosunda hala önemli oyuncular var Yunan ekibinin. Bu yüzden hiç de yabana atılacak bir takım değiller. Ve Hırvatistan’ın da yıllardan beri alışılagelmiş olan “maç sonu oynayamama” hastalığı olduğunu düşünürsek, bu seviyelerde oynamayı alışkanlık haline getirmiş, son derece tecrübeli bir takım olan Yunanistan’a karşı büyük handikap taşıyor bu. Diğer 2 rakibini geçeceklerini ve Yunanistan ile de grup birinciliği için kora kor bir mücadele bekliyorum Hırvatistan’dan. Daha ilerisine baktığımız zaman yine madalyayı sonuna kadar kovalayacaklardır.

4 Eylül 2009

En Zayıf Halka Fatih Oldu

Milli takımdan son ayrılan da belli oldu. Fatih Solak... Kadromuz şu şekilde; 

Barış Hersek (Banvit), Engin Atsür (Beşiktaş Cola Turka), Ender Arslan, Kerem Tunçeri, Sinan Güler (Efes Pilsen), Oğuz Savaş, Ömer Faruk Aşık, Ömer Onan, Semih Erden (Fenerbahçe Ülker), Ersan İlyasova (Milwaukee Bucks), Hidayet Türkoğlu (Toronto Raptors), Bekir Yarangüme (Türk Telekom).

Tanjevic'in açıklamalarına uzun uzun değinmeyeceğim. Çünkü açıklamasıyla, şu ana kadarki sahadaki oynattığı düzen farklılık gösteriyor. Şu demiş çok sayın koçumuz: "'Oğuz 4 numara için yavaş kaldı. Kadromuzda çok oyuncu vardı ve birini takımdan kesmemiz gerekiyordu. Fatih Solak hazırlık kampı boyunca çok iyi çalıştı ve çok iyi performans sergiledi. Ancak bu taktiksel hamleydi. Ersan İlyasova'nın arkasında power forvet olarak oynayacak bir oyuncuya ihtiyacımız vardı. Bu yüzden 4 numarada oynayabilen Barış Hersek'i tercih ettim. Fatih'e çalışmalarındaki ciddiyeti ve göstermiş olduğu performanstan dolayı teşekkür ederim.''

Hazırlık maçlarında çok fazla oynatmadı Ersan'ı 4 numarada. Habire bir arayış içerisinde oldu ilk günden son güne kadar. Yine bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Artık bize de burada "hayırlısı" demek düşer.

3 Eylül 2009

Kerem Gönlüm Cezasını Bekliyor

Bildiğiniz gibi bir süredir gündemdeydi Kerem. TBL'de Play Off finalindeki 5.maçta, kendisinden alınan idrar örneğinde yasaklı maddelerden olan "cathene" rastlanan Kerem Gönlüm'e beklenen üzücü haber geldi. Açılan ikinci numunede de sonuç pozitif çıkmış. Böylece olayın sonuna ve en üzücü olan yerine gelindi; ceza kısmı. Artık Kerem, çıkacak cezayı bekliyor. Bu cezaya itiraz etme hakkı var, bu durumda da iş tahkime kalacak. Ama 6 aydan az bir cezayla yırtması bana pek mümkün gözükmüyor. Alttaki haberde bahsettiğim Kerem durumu artık kesinleşmiş oldu, her an Efes Pilsen tarafından resmi açıklama gelebilir Ermal transferi için.

Ermal Kurtoğlu Efes Pilsen'de Mi?

Evet, Kerem Gönlüm'ün olayı yüzünden Efes Pilsen'in kadrosunda o mevkide yerli oyuncu açığı ortaya çıkmıştı. Kerem Gönlüm'ün durumu henüz belli olmasa da ceza alması çok büyük bir ihtimal. Efes Pilsen yönetimi ise bu duruma karşılık hemen atağa geçerek, Pamesa Valencia'nın sözleşmesini fesh ettiği Ermal ile tüm konularda anlaşma sağlamış. Daha önce Galatasaray CC'nin de gündeminde yer almıştı milli basketbolcumuz. Türkiye'ye gelmeye sıcak bakan Ermal, Efes Pilsen'in karşı karşıya kaldığı bu durum sonrasında eski takımına yeşil ışık yakmış. İçeriden aldığım haberlere göre, herşey hallolmuş. İş sadece imzaya kalmış. Kerem Gönlüm'ün durumu belli olur olmaz, imzayı attırıp, haberi vereceklermiş. Kerem Gönlüm gibi mücadeleci bir uzunun kaybetmek üzücü tabii ki ama Ermal gibi sırtı dönük oyunu olan bir oyuncunun da transferi mutluluk verici. Çünkü mevcut olan hiçbir Efes Pilsen uzununun bu şekilde bir yeteneğinin, oyun anlayışının olmadığını düşünürsek, kuşkusuz Ermal, önemli bir derinlik kazandıracaktır Efes Pilsen hücumuna eğer imza atılırsa. Önümüzdeki günler göreceğiz...

İstanbul Cup

Turnuva 15-17 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Maçlar Ahmet Cömert'de oynanacak. Katılımcı takımlar şu şekilde; Galatasaray CC, Erdemirspor, Cibona Zagreb ve Zalgiris Kaunas olacak. Fikstür şu şekilde;


15 Eylül Salı

17.00 Cibona Zagreb–Erdemir 
19.00 Galatasaray Cafe Crown–Zalgiris Kaunas


16 Eylül Çarşamba

17.00 Erdemir–Zalgiris Kaunas 
19.00 Galatasaray Cafe Crown–Cibona Zagreb


17 Eylül Perşembe

17.00 Zalgiris Kaunas–Cibona Zagreb 
19.00 Erdemir–Galatasaray Cafe Crown

1 Eylül 2009

Milli Takım EuroBasket 2009'da Ne Yapar?

Bu aralar pek haber yok, yorum yapacak. O yüzden blogu da biraz canlı tutmak adına yeni bir anket aklıma geldi.

Uzun bir süredir milli takım, hazırlıklarını sürdürüyor biliyorsunuz. Son katıldığı turnuvada da Ömer Onan'ın deyimiyle "Efes Pilsen World Cup tokatı" nı yedi milli takımımız. Aslında böyle tokat demekle geçiştirilecek bir durum değil. Daha çok -şamar- oldu bu. Aslında Tanjevic baştayken daha çok şamar yeriz ya biz neyse.

Bir de gündemde karambole gelen ve unutulan bir konu daha oldu. Kerem Gönlüm konusu. Milli takım kadrosundan çıkarıldı. Ama onun yerine hala adam alınmış değil. KG'nin alacağı süreleri Oğuz, Ömer Aşık ve Semih'e paylaştıracak. Onlardan arta kalan sürede de sanırım Baby Shaq'ımız Fatih Solak ve takımımızın çömezi Barış Hersek'e süre verecek. Tabii biz de aptalız ya, bu takımdan birşeyler bekleyeceğiz ve hedefi olan bir takım olduğuna inanacağız. Saçmalık. Şu dakikaya kadar bunu tartışmak bile başlı başına bir saçmalık. Biz böyle bir çağ dışı hocaya sahip olduğumuz için, bünye artık bağışıklık kazandı. Hatta federasyon başkanımız turgay demirel (isim-soyisimin baş harflerini büyük yazılmasını bile hak etmiyor benim gözümde, bırakın federasyon başkanlığını) bizim iyice kabullenebilmemiz, sinir hastası olmamamız için, aldı bir de Fenerbahçe Ülker'in başına geçirdi yıllar önce, bizim iyiliğimizi düşünerek. İstenilen de oldu, artık Tanjevic'e karşı spor kamuoyu ve biz basketbol severler artık tepkisizleştirilmiş hale geldik.

Konu neredeydi, nereye geldi. Dertliyiz bu konuda napalım. Hazırlık turnuvalarında pek değinip, sinir bozmak istemedim. Kendimi şampiyona sonrasına saklıyorum. Alınacak sonuca göre yazı yazmayacağım tabii. Şu an sadece yazının başlığını arıyorum. "Karambole gelen başırı" mı, yoksa "Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi" mi? Göreceğiz... Fikirlerinizi ve görüşlerinizi bekliyorum...

"Yılın Transferi Rakocevic"


Bizi izleyen siz değerli blogseverlere sorduk, TBL'de yılın transferini. 18 kişiden 11'i Igor Rakocevic dedi. Ben de oyumu yıldız oyuncuya verdim. Gerçekten Avrupa'daki en iyi 2 numaralardan birisi. Ligimize renk katacaktır kuşkusuz kendisi. Avrupa'da da istenen başarıya ulaştırmak için dümene geçirmiş durumdayız. Umarım bizim beklentilerimizden çok daha fazlasını verir, hem Efes Pilsen için hem de Türk basketbolu için güzel anılar bırakır gerisinde. Hoşgeldin Igor.

26 Ağustos 2009

Efes Pilsen World Cup 8 Başlıyor

3'er takımdan 2 grup var. Biz A grubundayız. Hırvatistan ve Almanya ile mücadele edeceğiz. B Grubunda Letonya, Büyük Britanya ve Makendonya var. Grubu ilk 2 sırada tamamlayanlar, çarpraz eşleşip yarı finalde karşılaşacaklar. Turnuva 5 gün sürecek, 30 Ağustos'da sona erecek. İlk 3 günün programı şu şekilde;

26 Ağustos Çarşamba

18:30 Letonya – Büyük Britanya (NTV Spor)
21:00 A Milli Takım- Hırvatistan (NTV)


27 Ağustos Perşembe

18:30 Makedonya – Letonya (NTV Spor)
21:00 A Milli Takım – Almanya (NTV)


28 Ağustos Cuma

18:30 Büyük Britanya – Makedonya (NTV Spor)
21:00 Hırvatistan – Almanya (NTV Spor)

25 Ağustos 2009

Ve Kinsey Fenerbahçe Ülker'de

Geliyor, gelecek, ha geldi, derken Tarence Kinsey, Fenerbahçe Ülker'e geri döndü. NBA macerasının ardından Avrupa'ya dönüşünde tekrar Türkiye'yi seçti Kinsey. Geçtiğimiz günlerde Vidmar'ı Union Olimpija'ya kiralıyıp yabancı kontenjanını açan Fenerbahçe Ülker, 4 numara transferini beklentisini boşa çıkarıp yerine 2 numara oynayan Tarence Kinsey'i aldı. 1 yılı opsiyonlu olmak üzere 3 yıllık sözleşme imzalanmış.

Bence yabancı kontenjanının Kinsey ile doldurulması anlamsız geldi bana. Sonuçta takımda 4 numara açığı olduğu belli. Enes gitti, Vidmar kiralandı. Tüm bu hamlelerden sonra doğal olarak bu beklenti içerisine girildi. Ama boş çıktı. 4 numara beklentisini bir kenara koyup olayı bir de şöyle ele almak lazım. Takımda 2 numarada anlamsız bir yığılma oldu. Bu yığılma yabancı yığılması. Sanırım yeni sezonda guard, Solomon olacak, yine 2 numara rahatlıkla oynayabilir. Yeni transfer Lynn Greer var. Bir de Kinsey geldi. Mrsic de var, o da Solomon gibi hem 1, hem 2. Ha Kinsey'i 3 numarada kullanamaz mısın ? Tabii ki olur, atletizmiyle, savunmada sıkıntı çekmez ama niye o mevkinin oyuncusu olmayan adamdan orada verim almaya çalışasın ki ? Sakatlık olur, şu olur, bu olur, eyvallah. Ama dediğim gibi uygulanan transfer politikası yanlış.

Gelelim 4 numara olayına. Onun için aklıma gelen ilk şey Kinsey'in Türk yapılması. Kinsey NBA'e dönmeden önce Türk yapılması gündemdeydi ve milli takım için oynatılacağı yazılıp çiziliyordu. Tanjevic & Demirel ortaklığında, bu iş önceden planlanmış da olabilir. Kinsey Türk yapılıp yine yabancı kontenjanında boşluk yaratılacaktı ve böylece yabancı bir 4 numara transferi yapılacaktı.  Ama şunu net şekilde söylemeliyim, 4 numarada ciddi açık var. Kesinlikle transferin şart olduğunu düşünüyorum, bu da Kinsey olayında daha imzalar atılmadan bazı yerlerden ! Türk vatandaşlığı konusunda garantinin alınmış olma ihtimalini hayli güçlendiriyor.

19 Ağustos 2009

TBL'de Fikstür Çekildi

Hayırlı uğurlu olsun. Yeni sezon 17 Ekim'de başlayacak. Özledik yahu ! İlk hafta karşılaşmaları şu şekilde;

Fenerbahçe Ülker - Kepez Belediyesi
Darüşşafaka Cooper Tires - Beşiktaş Cola Turka
Galatasaray Cafe Crown - OYAK Renault
TOFAŞ - Aliağa Petkim
Antalya Büyükşehir Belediyesi - Türk Telekom
Pınar Karşıyaka - Bornova Belediye
Banvit - Erdemir
Mersin Büyükşehir Belediyesi - Efes Pilsen

Bir de hatırladığınız üzere geçen sezon Fenerbahçe Ülker'in final serisinden kalma 5 maç seyircisiz oynama cezası vardı. O ceza gereği Fenerbahçe Ülker; Kepez Bld, Banvit, Pınar Karşıyaka, Darüşşafaka CT ve Mersin BŞB maçlarını seyircisiz oynayacak. Takımın taraftarlar buluşacağı ilk karşılaşma Beşiktaş CT derbisi olacak. 

Efes Pilsen ile Fenerbahçe Ülker de 4. haftada Ayhan Şahenk'de kozlarını paylaşacak.

Fikstürdeki tüm karşılaşmalara şuradan ulaşabilirsiniz.

TBL'de Fikstür Çekiliyor

Beko Basketbol Ligi'nde fikstür bugün yapılacak olan çekiliş sonrasında belli olacak. Umarım geçen sezondan çok daha iyi bir lig izleriz. Sakatlıktan uzak, çirkin karelerden uzak bir lig izlemek temennisiyle ! Tüm takımlara hayırlı olsun.

18 Ağustos 2009

TBL'de Yılın Transferini Arıyoruz


Evet efendim, TBL'de yılın transferini arıyoruz. Önemli yıldızlar geldi ligimize. Hoşgelmiş hepsi. Gerçekten güzel bir lig izleyeceğimiz kesin. Ayrıca takımlarımızın yaptığı bu hamleler Avrupa'da başarı için. Bakalım Avrupa'daki performanslarımız ne olacak. Şıklarda Igor Rakocevic, Bostjan Nachbar, Lynn Greer, Simas Jasaitis, Lonny Baxter var. Hepsi değerli oyuncular. Ama arasından birisini sıyırıp oylarla -en iyisi- yapacağız. Oylarınızı ve görüşlerinizi bekliyorum.

15 Ağustos 2009

IAAF'tan Yersiz Yeni Kural

Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği IAAF'tan, Dünya Atletizm Şampiyonası'nın arifesinde sprinterleri üzecek yeni bir kural çıktı.



Kısa mesafelerde bir kez hatalı çıkış yapma hakkı olan atletlerin ellerinden bu hak da alınacak bu yeni kuralla. Bu hakkı en çok önemli yarışlarda fazla iddiası bulunmayan atletler, favorileri ikinci çıkış öncesi endişelendirmek için kullanıyor. Belki bunun önüne geçilmek istenmiş olabilir, ama bir düşünün, Usain Bolt 100 metre finalinde ve herkes ondan rekor bekliyor. Bir serçe parmak oynaması bile onu yarış dışı edecek. Bana kalırsa şu an kullanılan kural da pek iç açıcı değil. Ama bu kabul edilemez.

Neyse ki 2010 ile birlikte uygulamaya konacakmış. Umarım bu süre zarfında kararlarını değiştirirler, zira federasyon kapısına kadar dayanan atletler, antrenörler, menajerler görebilmemiz mümkün olabilir.


14 Ağustos 2009

Nowitzki de Polonya'da Yok

Alman Milli takımının süperstarı ve aynı zamanda emektarı Dirk Nowitzki de Polonya'da oynamayacağını açıkladı. 11 yıldır aralıksız hizmette bulunan Nowitzki, oynamak istemeyişini bu yaz dinlemek istediğine bağlamış. Aslında bu sürpriz bir haber değil. Olimpiyatlardan sonra da Nowitzki'nin bu dinlenme konusu gündeme gelmişti. O da sonuçta haklı, dinlenmek isteyebilir. Her şampiyonada milli takımı sırtında taşımak zorunda da değil. Böylece B Grubu oldukça cacık bir grup haline geldiğini söyleyebilirim. B Grubundaki takımları hatırlarsak; Rusya, Almanya, Letonya ve elemeden gelecek takım yer alacaktı. Nowitzki'nin bu kararının resmiyet kazanmasının ardından Rusya, her ne kadar Kirilenko ve JR Holden olmamasına rağmen bence açık ara favori haline geldi. 2.lik için diğer tüm takımların şanslarının eşit olduğunu düşünüyorum.

Hazır konu Nowitzki'nin yokluğundan açılmışken, başka hangi yıldızların bu yaz sonu Polonya'da yer alamayacağına bakalım. Demin de dediğim gibi Rusya'da NBA yıldızı Andrei Kirilenko ile CSKA'nın devşirme guardı ve Rusya için oynamaya başladığından beri çok şeyi değiştiren JR Holden yok.

Litvanya'da ise yıldız guard Sarunas Jasikevicius da affını isteyenler arasında. Yine Avrupa'nın sayılı şutörlerinden birisi olduğuna inandığım ve her zaman yüksek bir potansiyele sahip olduğunu düşündüğüm fakat sakatlıklardan bir türlü belini doğrultamayan ve kendisinden bekleninin altında performans sergileyen, bu yüzden de acımasız eleştirilere maruz kalan Arvydas Macijauskas da affını istedi. Bir diğer affını isteyen oyuncusu ise Rimantas Kaukenas. Bu 3 isim de oldukça kaliteli, potansiyelli oyuncular. Litvanya adına önemli kayıplar bunlar.

İngiltere ise Polonya'ya geldi ama gelip geleceğine bin pişman olacağını düşünüyorum ilk 3 maç sonunda. Turnuvanın açık ara en güçsüz kadrosuna sahipler. Ve buldukları grupta Sırbistan, İspanya ve Slovenya gibi takımlar ve İngiltere averaj takımı olmaktan kurtulamayacak. Onlar da ise büyük umutlar bağladıkları NBA'in iki önemli oyuncusu Ben Gordon ve Luol Deng aflarını istediler. Luol Deng bildiğiniz gibi ağır bir sakatlık geçirdi ve tekrar bu tehlikeyle karşı karşıya kalmak istememesinden dolayı, afını istedi. Ben Gordon ise bildiğiniz gibi Detroit'den yüklü bir kontratı kaptı ve o da yeni takımıyla yeni heyecan peşinde olduğu için, sakatlanma korkusuyla afını istedi milli takımdan. Böylece İngiltere'nin eli bomboş kaldı.

Sırbistan'da ise Avrupa'nın en iyi birkaç oyuncusundan biri olan ve artık ismini duyduğumuzda bize çok şey ifade eden Igor Rakocevic, affını isteyen bir başka oyuncu. Yine NBA'de forma giyen Darko Milicic ve Avdalovic kadroda olmayan ve çağrılmayan isimler.

İspanya'da ise Pau Gasol'ün bir sakatlığı vardı fakat yapılan açıklamalar sonunda, ucu ucuna yetişeceği açıklandı. Hidayet'in yeni takım arkadaşı Jose Calderon ise sakatlığını mazeret göstererek milli takımdan affını istedi. Onun dışında milli takımı bıraktığını açıklayan Carlos Jimenez de doğal olarak kadroda yer almıyor.

İtalya'da ise Siena'dan tanıdığımız müthiş mücadeleci, ribauntçu, tabiri caizse Mirsad'ın İtalyan versiyonu Shawn Stonerook milli takıma sıcak bakmasına rağmen, sonradan yan çizdi ve kampa katılmadı.

Yunanistan'da ise Olympiakoslu oyuncuları Panagiotis Vasilopoulos ve Theodoros Papaloukas milli takımdan aflarını isteyen oyunculardan. Yine sakatlığı bulunan Dimitris Diamantidis de şampiyona da yer alamayacak önemli oyunculardan bir tanesi.

En son olarak milli takımımıza baktığımız zaman diğer yıldızlardan tek fark olarak bizde coach'un kaprislerini ve dik başlılığını görüyoruz. Buraya kadar saydığımız yıldız oyuncular milli takımlarını yanlız bırakırken ya kişisel kararlarını dinlenmek yönünde kullanmış ya sakatlıklarının nüksetmesinden korktuları için karşı taraftan anlayış beklemişler ya da gerçekten sakat oldukları için kadroya dahil edilmemişler veya aflarını istemişler. Halbuki bizim milli takımımızda durumlar çok farklı. Dediğim gibi Tanjevic'in kaprislerini, vurdum duymazlığını ve egolarını ve pek tabii üstün basketbol bilgisini ve oyunu okuyuşunu görüyoruz. Mehmet Okur, Serkan Erdoğan ve Kaya Peker gibi şu anda bile hangi takımda oynarsa oynasın (milli takımda dahil) hatrı sayılır dakikalar ve performanslar vereceklerine kefil olduğum bu 3 oyuncu maalesef kadromuzda değil. Neyse bu değerli nefesimizi ve enerjimizi Tanjevic gibi saçma sapan birine, basketbol bilgisi ve oyun anlayışı 1990'lı yıllarda kalmış olduğunu düşündüğüm birisine harcamaya değmez.

Yazıyı noktalamadan genel bir bakış atacak olursak kadrolara, İspanya, Yunanistan, Litvanya gibi takımların oldukça önemli eksikleri olmasına rağmen öyle kadrolara sahipler ki, bu onların favori olmalarından herhangi bir şey kaybettirmiyor.

Güle Güle Enes

Sonunda kaçtı gitti. ABD'ye uçtu. Edindiğim bilgilere göre önce Las Vegas'da 1 yıl kalıp, orada dil sorununu çözecekmiş daha sonrada NCAA'de güçlü takımlardan birine gidecekmiş Enes. Aslında bir başka ihtimal olarak da 18 yaşını doldurduktan sonra tıpkı Ersan abisi gibi, Barcelona, CSKA, Olympiakos, Panathinaikos gibi Avrupa'nın dev takımlarında forma giymek. Ama ben olsam hiç Avrupa'ya dönmem, NCAA'de kalır ortalığı toz duman eder, geliştirebildiğim kadar kendimi geliştirir, daha sonra NBA draftlarına girerim.

Gelelim olayın Fenerbahçe Ülker cephesine. Zaten Enes'in geçen sezondan böyle bir düşüncesi varmış fakat yönetim son anda ısrarları ve teklifleriyle takımda tutmayı başarmış Enes'i. Fakat bu sezon telaffuz edilen rakamlara bakacak olursak, aylık 40 milyar, seneye ise aylık 70 milyarlık teklifi kabul etmemiş Enes. Ülker alt yapısının Fenerbahçe'ye armağanı olan Enes'i bu sefer kandıramamışlar, tabii ailesini de.

Olayın parke tarafına bakacak olursak, Enes'in bu açıdan da doğru bir karar verdiğini düşünüyorum. Takımın başında Tanjevic gibi yetenekli oyuncuların yeteneklerini köreltme, onları doğasında olmayan şekilde saha içinde görev verme, farklı misyonlar yükleme gibi üstün hizmetleri var takıma ve oyunculara ! Enes, dua etsinki bu üstün hizmetlerden yararlanmadı. Tanjevic'in keyfini bekleyip 3-5 dakika alır mıyım diye kenarda strese girmesine de gerek kalmadı böylece. Ben Enes'i çok iyi yerlerde göreceğime eminim. Zaten son zamanlar abuk subuk haberler çıkmaya başlamıştı ve Enes'i de bu haberlerle meşgul etmeye başlamıştık. Herşey açısından çok çok iyi oldu ve çok yerinde bir karar verdi Enes. Bundan sonra Enes için tek dileğim, sakatlıklardan uzak kalması. Gerisi çorap söküğü gibi kendiliğinden gelecektir zaten.

12 Ağustos 2009

Kerem Gönlüm'den Şok Haber

Kerem Gönlüm'ün Efes Pilsen-Fenerbahçe Ülker, final serisi 5. maçından sonra alınan idrar örneğinde yasaklı maddelerden "cathene" bulunmuş. Herhangi bir ceza almadan önce idrar örneği tekrardan gözden geçirilecekmiş. Tüm işlemler sürerken, milli takımdan da ayrı kalacak Kerem. Olayın tüm noktalarını ele alırsak, ilk olarak Tanjevic var.

Kerem milli takımdan çıkarıldı, biliyorsunuz Mehmet Okur-Tanjevic arasındaki kan davasından sonra geçen şampiyonada da Kaya Peker-Tanjevic sürtüşmesi başladı ve hızla kan davası şeklini aldı ve Memo olayını gölgelercesine açık ara yaptı resmen. "Bir de Serkan olayı var onu da unutmuş değilim." Tüm lüzumsuz oyuncularını kampa topladı Tanjevic fakat Kaya yok, hem de oldukça iyi bir final serisi geçirmesine rağmen. Akıllara gelen ilk soru bu. Tanjevic, Kaya'yı alacak mı yoksa milli takım kadrosunu B milli takım haline dönüştürmeye devam mı edecek yeni çağrılacak isimle ? Şu an için yanıtsız bırakıyorum. (Bence almayacak) Kararını verdikten sonra yine sağlam bir gönderme yaparız, sağır sultan Tanjevic'e.

Akla gelen bir diğer soru ise Kerem Gönlüm'ün ne kadar ceza alacağı ve Efes Pilsen'in onun yerini hangi isimle dolduracağı yönünde. Eğer idrar örneğinin tekrar incelenmesi yine pozitif çıkarsa sanırım 1 yıl civarı göremeyeceğiz milli basketbolcumuzu. Efes Pilsen'in ise direkt yöneleceği isim bence ve büyük çoğunluğa göre Ermal olur. Kendisi boşta ve yerli oyuncu olduğu için Kerem'in yerini doldurmak için imza attırabilir Efes yönetimi. Bakalım ilerleyen günlerdeki gelişmeleri yine duyururum.

11 Ağustos 2009

Yok Mu Bu Adamı Alan ?

Sani Becirovic... Kendisi gerçek bir yıldızdır ve Avrupa'da beğendiğim, hayranlık duyduğum birkaç oyuncudan birisidir. En son Lottomatica Roma'da izliyorduk. Ancak sözleşmesi bu sezon sonunda bitiyordu ve bitti de. Kulüpten ayrıldı doğal olarak. Ayrılırken de kontratının bitmesine rağmen 2 aydır hiçbir yönetici kendisiyle temasa geçmediğini ve yeni kontrat önerisinde bulunmadığını iddia etti. 900 bin Euro kazanıyordu kendisi ve Lottomatica Roma'nın da bütçede düşürmeyi gideceği söylentisi de sanırım yetenekli oyuncunun kontrat almamasında en büyük etkenlerden birisi.

Kariyerine baktığımız zaman ilk Euroleague sezonunda müthiş rakamlara ulaşmıştı Sloven oyuncu. Union Olimpija ile 20.7 sayı 3.8 ribaunt 3.5 asist 1.7 top çalma gibi muhteşem istatistiklerle oynamıştı. Bu istatistikleri yaparken de henüz 20 yaşında olduğunu belirtmek lazım. Ve 98 yılında 18 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda Sloven Milli takımıyla her ne kadar madalya alamasalar da o turnuvada MVP ödülüne layık görüldü. 2 yıl sonra da 20 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda bu kez altın madalyaya ulaştılar ve yine o turnuvada da MVP seçildi Sani Becirovic. Bu jenerasyonda MVP ödülüne layık görülürken arkasında Igor Rakocevic gibi, Tony Parker gibi altın çocukları geride bıraktığının da hatırlatmasını yapayım. Zaten kısa süre sonra NBA takımlarının ilgisini çekti. 2003'de drafta girdi ve Denver tarafından 46. sırada seçildi. Ama o yıl inanılmaz oyuncular draftaydı. 2003 draftı diyince zaten akıllara ilk olarak Lebron, Carmelo, Bosh, Wade gibi isimler ilk akla geliyor. İkinci turda bile sağlam oyuncular vardı gerçekten. Avrupa'da kariyerine devam etti ve 2006'dan 2008'e kadar 2 sezon Yunan ekibi Panathinaikos'un formasını giydi. Yunan ekibiyle ilk sezonunda Euroleague şampiyonluğuna da ulaştı. Son durağı da bahsettiğimiz gibi Lottomatica Roma'ydı.

Tekrar günümüze dönecek olursak şu an boşta olduğunu söyleyelim. Ve son günlerde adı Partizan ile anılmakta. Gerçekten başka ciddi ilgilenenin olmamasına üzüldüm. Beğendiğim, izlemekten keyif aldığım, oldukça yumuşak bir bileği olan hem 1 hem 2 oynayabilen bir oyuncu. Partizan da Tripkovic, Velickovic, Tepic gibi yıldızlarını kaybettikten sonra, Becirovic'i takıma hem abilik yapsın hem de saha içinde liderlik etsin diye takıma kazandıracak sanırım. Çok da güzel olur Partizan için. Alt yapıdan yetiştirdiği birçok oyuncuyu her sezon Euroleague gibi bir vitrinde sergileyen, elden çıkarmak zorunda kalmasına rağmen, onun yerlerini yine dolduran Partizan için mükemmel bir hamle olur düşüncesindeyim. Ama bu tip başarılı bir oyuncuyu ülkemizde herhangi bir takım formasıyla, hangisi olursa olsun, izlemek bana büyük keyif verirdi gerçekten. Aslında şu an için takımlarımıza baktığım zaman, Becirovic'in gelebileceği ve istediği paraları verebileceği 2 ekibimiz var. Birisi Efes Pilsen, diğeri Fenerbahçe Ülker... Fakat Efes Pilsen malum, oraya Igor Rakocevic'i getirdi. Sani'yi almak orada gereksiz şişkinlik yaratacaktır. Bu iki isminde 3 numarada oynamak için fiziğinin yetersiz olduğunu düşünürsek, Efes Pilsen için Sani ismi çoook uzak hem de transferi kapattık dediklerini de göz önünde bulundurursak. Fenerbahçe Ülker için de durum aynı. Orada Solomon, Greer gibi oyuncular varken biraz zor. Yani şu anlık hiç bir takımımıza yamayamadım Sani'yi. Bu iki kulüp olmadıktan sonra diğer kulüplerle de Sani'nin adını yan yana anmak çok zor olduğundan hayallerim bu sezonluk suya düştü. Lokum gibi adam göz göre göre ele yar oldu.

Eğer Partizan haberi doğruysa, başarılı olacağına inanıyorum Becirovic'in orada. Hem takım anlayışını hem de Sani'nin oynadığı basketbolu düşününce... Başarılar !